🦧 Hz Peygamberin Tefekkür Günlerini Geçirdiği Yer Neresidir

Sonunda o, dedelerinin dinini inkâr eden ve tapındıkları putlara hakaret ederek insanları onlardan yüz çevirmeğe çağıran Muhammed (S.A.V.)'ı öldürmeye karar vermişti. Kılıcını kuşanarak, Peygamberi öldürmek için harekete geçmiş, ancak olayın gelişim şekli onun Müslümanların arasına katılması sonucunu doğurmuştu. Bizimbu çalışmamızdaki ana hedefimiz, Resûlullah’ın fıkha dair ortaya koyduğu beyanlardan hareketle, takip ettiği usûl ve temel fıkhî ilkeleri tespit edebilmektir. Hz.Peygamber’in fetva ve hükümlerindeki usûl kurallarını ortaya çıkarabilmek için hadislerin kapsamlı bir şekilde okunması ve incelenmesinin zorunlu Müşriklerinsafında yer alan Ebû Leheb ve oğulları hariç bütün Hâşimoğulları ve Muttaliboğulları orada yaşamak zorunda kaldılar (616-619). Hz. Peygamberin Savaşlar Hz. Muhammed'in tefekkür günlerini geçirdiği yer ; NUR DAĞI'NDA YER ALAN HİRA MAĞARASI' dır. Tefekkür : düşünmek, düşünüş anlamına gelmektedir. -Peygamberimiz sessizliği ve tefekkürü çok severdi. -Peygamberliğinin yaklaştığı sürelerde, Mekke'ye yaklaşık beş kilometre uzakta olan Hira mağarasına çekilir ve orada Umre ya da Hac yapan müminler Peygamberimizin hayatının son 10 yılını geçirdiği bu yeri de ziyaret etmeden ülkelerine dönmüyorlar. Hz. Peygambere salâvat getirip, kabri başında dua S21 Hz. Peygamber’in insanları ilk defa İslam’a davet etmek için konuşma yaptığı yer neresidir? C21: Mekke’de bulunan Safa tepesidir. (a.g.e.S:511) S22: Vahyin gelişinin 6. yılı idi. Peygamber Efendimiz safa tepesinde Ebu Cehil tarafından hakarete uğradı bunun ardından olay Peygamberimizin amcasına anlatıldı. (Bu hutbe, M.S. 632 yılında Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimiz tarafından yüz bini aşkın Müslümana irad edilmiştir. Hz. Muhammed (S.A.V.) Allah'a hamd ve senâdan sonra şöyle buyurmuştur.) EY İNSANLAR! Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum , belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz. İNSANLAR! Onİki İmamlı (İsna Aşeri) • İsmailiye • Zeydiye • Keysaniye. v. t. e. Şia ( Arapça: الشيعة ); İslam dininin iki büyük mezhebinden biridir. Şia mektebi taraftarları Allah Resulünün (s.a.a) hak halifesinin Hz. Ali bin Ebi Talip olduğuna inanmaktadırlar. Şia kelimesini ilk olarak Peygamber efendimiz kullanmıştır. 23 Cüzdeki temel konular şunlardır: a-Yasin suresinin son tarafında, yeryüzünde Allah’ın kevnî ayetlerine, kainattaki KOZMOS’a (düzen ve yüksek sisteme) dikkat çekilmekte ve insanın bu gerçekleri tefekkür edip sadece ALLAH’a kul olması gerektiği açıklanmaktadır. (36/33-47). Sonra âhiret ve diriliş gerçeği Ramazan; Bir Hizmetiçi Eğitim Programı. Kavrulma, yanma, ateş koru, yazın yağan yağmur anlamlarına gelen Ramazan, ilahlık taslayan Nemrut’un, muvahhid İbrahim’i ateş korunun içine atarken; Allah’ın ”Ey ateş İbrahim’e karşı selamet ol ve onu serin tut” emri ile adeta bir yağmura dönüşerek, O’nu serin ve emin Peygamberin hayatı (Özet) Ey Muhammed! De ki: “Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (En’am 6/162) Hz. Peygamberin hayatını çok daha detaylı okumak için lütfen “PEYGAMBERİMİZ” sayfasını ziyaret ediniz. İnsanlığı hakka ve hakikata sevkedip Demekki Hz. Peygamberin Kur'an'la ilgili başlıca üç görevi vardı: 1- Tebliğ. 2- Tebyin (açıklama) 3- Tatbik. O'nun bütün hayatı bu işlerle doludur. Vahiy met­ninin ulaştırılması, izhar edilmesi işi için Kur'an, belağ ve tebliğ kelimelerini kullanmıştır. Mesela; "Ey Resul, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Q1Wgaps. Peygamberlerin kabirleri nerededir? İşte kabirleri bilinen bazı Kerim’de adı geçen bazı peygamberlerin mezarları ve türbeleri... 1. HZ. ADEM’İN KABRİ NEREDE? - Adem Peygamberin Kabri Nerede? İslâmî kaynaklarda İbn İshak’a göre Hz. Adem’in kabri Mekke’de Mina veya Arafat’tadır, diğer rivayetlere göre ise Mekke’de Ebûkubeys dağında veya Hindistan’daki Nevz dağındadır. Başka bir rivayete göre de tûfanda Hz. Nuh Ebûkubeys dağında bulunan Hz. Adem’in naaşını alarak bir tabut içine koymuş, tûfandan sonra tekrar yerine veya Beytülmakdis’e defnetmiştir. 2. HZ. İDRİS’İN KABRİ NEREDE? - İdris Peygamberin Kabri Nerede? Hz. İdris’in kabri yoktur, zira o bedeni ile Cennette olduğu rivayet edilir. Peygamberimiz Miraç’a çıkarken onu dördüncü kat semada görmüş ve kendisi ile konuşmuştur. 3. HZ. NUH’UN KABRİ NEREDE? - Nuh Peygamberin Kabri Nerede? Hz. Nuh’un kabri Mekke’de Mescid-i Harâm’da, Mültezem ile Makām-ı İbrâhim arasında, diğer rivayetlere göre ise Kerek, Cizre veya Necef’tedir. 4. HZ. HUD’UN KABRİ NEREDE? - Hud Peygamberin Kabri Nerede? 150 sene yaşayan Hûd Salebî, s. 50, kavmi helâk olduktan sonra bir rivayete göre kendisine inananlarla birlikte Mekke’ye gidip yerleşmiş ve orada vefat etmiş, Kâbe ile zemzem arasında Hicr’e defnedilmiştir. Ezrakī, II, 134; İbn Kuteybe, s. 28 Diğer bir rivayete göre ise kabri Şam’da Emeviyye Camii’ndedir. 5. HZ. SALİH’İN KABRİ NEREDE? - Salih Peygamberin Kabri Nerede? Semûd kavminin helak edilmesinden sonra Salih Peygamberin kendisine inanan toplulukla birlikte Mekke’ye göç ettiği nakledilir. Bir diğer rivayete göre ise Hz. Salih vefat edinceye kadar Filistin’de Remle yakınlarında yaşamıştır. 6. HZ. İBRAHİM’İN KABRİ NEREDE? - İbrahim Peygamberin Kabri Nerede? Vefat ettiğinde 200 veya 175 yaşında olan Hz. İbrâhim’in naaşı Hebron’da Sâre’nin yanına defnedilir. Salebî, s. 98-99; Taberî, I, 312 Hz. İbrâhim’in kabri Filistin’in el-Halîl şehrindedir. Hz. İbrahim’in kabri, el-Halil. 7. HZ. LUT’UN KABRİ NEREDE? - Lut Peygamberin Kabri Nerede? Bir rivayete göre Lût Peygamberin 142 yaşında vefat ettiği kaydedilmektedir. Ginzberg, I, 291 Hz. Lut’un Kabrinin nerede olduğu bilinmemektedir. 8. HZ. İSMAİL’İN KABRİ NEREDE? - İsmail Peygamberin Kabri Nerede? Allah ona peygamberlik verdi ve elli yıl peygamberlik etti. Cebrâil’in hac menâsikini öğretmesinden sonra Hz. İsmail bunu Hicaz halkına duyurmuş, Kâbe’nin hizmet ve nezâreti ömrünün sonuna kadar kendi uhdesinde kalmıştır. Tecrîd Tercemesi, VI, 22 137 yaşında vefat etmiş ve Hicr’e annesi Hâcer’in yanına defnedilmiştir. 9. HZ. İSHAK’IN KABRİ NEREDE? - İshak Peygamberin Kabri Nerede? İshak Peygamber, Esav ve Yakup’un doğumlarından sonra 100 yıl daha yaşamış, 170 yaşında vefat etmiştir. Çocukları onu babası Hz. İbrâhim’in yanına defnetmişlerdir. 10. HZ. YAKUP’UN KABRİ NEREDE? - Yakup Peygamberin Kabri Nerede? 147 yaşında vefat eden Yakup Peygamber vasiyeti gereği el-Halil’de Makpela, İbrâhim ve karısı Sâre, İshak ve karısı Rebeka ile kendi karısı Lea’nın defnedildiği yere defnedildi. 11. HZ. YUSUF’UN KABRİ NEREDE? - Yusuf Peygamberin Kabri Nerede? Hz. Yusuf’un naaşı mermer bir sandukaya yerleştirilip Nil kıyısına defnedilmiştir. Taberî, Târîħ, I, 364, 386 Hz. Musa İsrâiloğulları’nı Mısır’dan çıkarınca Hz. Yusuf’un nâaşını da beraberinde götürdüğü, Yusuf, Yeşû’nun ölümünden sonra Şekem yakınlarında Yakup’un kuyusu civarına defnedildiği rivayet edilir. Yûsuf’un kabri Filistin’in el-Halîl şehrindedir. Hz. Yusuf’un kabri, el-Halil. Hz. Yusuf’un türbesi, Gerizim Dağı ile Ebal Dağı’nı ayıran vadinin doğu girişinde, Yakup Kuyusu’nun 300 metre kuzeybatısında, Batı Şeria’nın Nablus kentinin eteklerinde, Geç Tunç Çağı’nda Shakmu ve geç İncil’de Shechem olarak geçen Tell Balata yakınlarında yer alan anıt mezardır. 12. HZ. EYÜP’ÜN KABRİ NEREDE? - Eyüp Peygamberin Kabri Nerede? Hz. Eyüp’e kavminden 7 kişinin iman ettiği, 140 veya 93 yaşında vefat ettiği rivayet edilmektedir. bk. Ö. N. Bilmen, Kur’ân-ı Kerim’in Türkçe Meâl-i Âlisi ve Tefsiri, IV, 2174. Buhari Şarihi Aynî’ye göre, Hz. Eyüp’ün kabri Şam’da Besne’dedir. Tecrid, IX, 143. 13. HZ. ŞUAYP’IN KABRİ NEREDE? - Şuayp Peygamberin Kabri Nerede? Bir rivayete göre Hz. Şuayp Medyen kavminin helak edilmesinden sonra kendisine inananlarla birlikte Mekke’ye göç etmiş, vefat ettikten sonra Kâbe yakınlarında defnedilmiştir. 14. HZ. MUSA’NIN KABRİ NEREDE? - Musa Peygamberin Kabri Nerede? Musa Peygamberin kabri Kudüs'te Mescid-i Aksa ile Eriha arasındaki kızıl kum tepelerinde bulunmaktadır. Peygamber Efendimiz buyuruyor “Vallahi ben orada olsam onun yol kenarındaki kırmızı kum tepesinin yanında bulunan kabrini size gösterirdim.” Salebî, s. 188-190 15. HZ. HARUN’UN KABRİ NEREDE? - Harun Peygamberin Kabri Nerede? Hz. Harun 117 yaşında Tih çölünde bir dağda vefat etmiştir ve kabri oradadır. 16. HZ. DAVUT’UN KABRİ NEREDE? - Davut Peygamberin Kabri Nerede? Hz. Davut rivayetlere göre otuz yaşında kral olmuş ve kırk yıl altı ay yedi yıl altı ay el-Halil’de, otuz üç yıl Kudüs’te saltanat sürdükten sonra yetmiş bir yaşında vefat etmiştir. Hz. Davut’un kabri Kudüs’te Mescid-i Aksa’nın güney batısında kendi adıyla anılan Davut şehrinde, Sion tepesinin üzerindedir. 17. HZ. SÜLEYMAN’IN KABRİ NEREDE? Süleyman Peygamberin Kabri Nerede? Hz. Süleyman’ın kırk yıl saltanat sürdüğü ve elli üç yaşında bazı kaynaklarda elli iki yaşında vefat ettiği nakledilmektedir. Mesûdî, I, 58; Salebî, s. 328 Hz. Süleyman’ın kabri, Kudüs’te Kubbet'üs-Sahra ve Mescid-i Aksa Kıble Camiî’nin de bulunduğu Beytül Makdis denilen mukaddes alanın içerisinde bir binanın içindedir. 18. HZ. YUŞA’NIN KABRİ NEREDE? - Yuşa Peygamberin Kabri Nerede? Hz. Yuşa’nın kabri Beykoz’daki Yuşa tepesindedir. Bu inanç, Yahya Efendi Hazretlerinin bir kerametine dayanmaktadır. Gerçekte ise kabrin, Hz. Yûşâ’ya ait olduğunu söylemek kesin olarak mümkün değildir. Çünkü Hz. Yûşâ’nın kabrinin Nablûs veya Halep yakınındaki Maarra şehrinde olduğu da söylenmektedir. 19. HZ. YAHYA’NIN KABRİ NEREDE? - Yahya Peygamberin Kabri Nerede? Galile ve Perea bölgesinin yöneticisi Herod Antipas’ın, Hz. Yahyâ’nın bu tebliğinden rahatsızlık duyması yanında Nabat Kralı IV. Aretas’ın kızı olan hanımını boşayarak Yahudi hukukuna göre meşrû sayılmayan, kardeşinin hanımı Herodias ile evlenmesinin Hz. Yahyâ tarafından eleştirilmesi onun öfkesini iyice arttırmış, Hz. Yahyâ’yı tutuklatıp hapse attırmış, daha sonra da başını kestirmek suretiyle idam ettirmiştir. Hz. Yahya’ya ait olduğu ileri sürülen kol, Topkapı Sarayı Müzesi. Ahd-i Cedîd’de kandile benzetilen Hz. Yahyâ’nın Yuhanna, 5/35 kol ve kafa tası kemiklerinin Topkapı Sarayı Müzesi Mukaddes Emanetler Dairesi’nde bulunduğu ileri sürülmektedir. 19. HZ. İSA’NIN KABRİ NEREDE? - İsa Peygamberin Kabri Nerede? Ayet-i kerimede buyrulur “Bilâkis Allâh, O’nu Îsâ’yı kendi nezdine kaldırmıştır. Allâh izzet ve hikmet sâhibidir.” en-Nisâ, 158 Allâh, Îsâ -aleyhisselâm-’ı yahûdîlerden muhâfaza etmiş O’­nu öldürmelerine mânî olmuştur. Bu kesindir. O’nu kendi katına kaldırmış bulunduğu da şüphesizdir. Ancak bunun şekli ve za­manı husûsunda değişik rivâyetler vardır. Ekseriyete göre Allâh -celle celâlühû-, Îsâ -aleyhisselâm-’ı, kudretiyle mânevî semâlardaki husûsî mevkiine kaldırmıştır. Kıyâmetten önce tekrar dün­yâya gönderecektir. O zaman bütün hristiyanlar, müslüman ola­cak ve dünyâda tek din olarak İslâm kalacaktır. 20. MUHAMMED’İN KABRİ NEREDE? - Peygamberimizin Kabri Nerede? Peygamber Efendimiz; 8 Haziran 632 yılında Hicri 11, Rebiülevvel 12 Pazartesi günü, Medine’de ve 63 yaşında vefat etti. Hz. Ayşe’nin kolları arasında “maa’r-refîkı’l-alâ” en yüce dosta sözüyle ruhunu teslim etti. Ravza-i Mutahhara, Medine. Peygamber Efendimiz’in cenazesi Abbas’ın oğulları Fazl ile Kusem ve Üsâme b. Zeyd’in yardımıyla Hz. Ali tarafından salı günü yıkandı ve bulunduğu odada muhafaza edildi. Önce erkekler, ardından kadınlar, daha sonra çocuklar gruplar halinde içeri girip münferiden cenaze namazını kıldılar. Naaşı, vefat ettiği yerde kazılan mezara Hz. Ali, Fazl, Kusem ve Üsâme tarafından indirildi. Peygamberimizin kabri, Medine’deki Mescid-i Nebevî’nin içinde Ravza-i Mutahhara’da yer almaktadır. Riyazul Cenne yani Cennet Bahçeleri olarak da bilinir. Ravza bahçe anlamındadır. İslam ve İhsan Hazreti Hüseyin’in soyundan gelenlere; Hüseyin’i veya Seyid denilmektedir. Peygamber Efendimiz’in torunu Hazreti Hüseyin ve onun kardeşi Hazreti Hasan ile devam etmiştir. Hazreti Hüseyin’e Ehl-i Beyt de denilmektedir. Hazreti Hüseyin on iki imamın inşaa aşerenin üçüncüsüdür. İçindekiler Kaç Çocuğu Vardır?Hz. Hüseyin’in Soyundan Gelenler Kimdir?Hz. Hüseyin Peygamberimiz’in Torunu Mu?Hz. Hüseyin Soyu Devam Ediyor Mu?Hz. Hüseyin’in Soyu Kimden Devam Etmiştir?Seyyid Soyundan Gelenler Nasıl Anlaşılır? Kaç Çocuğu Vardır? Hazreti Hüseyin’in yedi tane çocuğu vardır. Bunlardan dört tanesi erkek üç tanesi kızdır. Erkek çocuklarının ismi; Ali Ekber, Ali Asgar Zeyn’ül – Abidin, Amr ve Abdullah’tır. Kız çocuklarının ismi ise; Fatıma, Zeynep ve Sukeyne Sakine idi. Bu sayı farklı kaynaklar da değişmekle birlikte bugün ismine ulaşabildiğimiz çocukları bunlardır. Bi rivayete göre de Ca’fer adında bir oğlu daha vardır. Hz. Hüseyin’in Soyundan Gelenler Kimdir? Hazreti Hüseyin’in soyundan gelenler; Ali Asgar Zeyn’ül – Abidin ve Amr idi. Bugün bu soya Seyyid adı verilmektedir. Takdir edersiniz ki Peygamber Efendimiz’e dayanan iki soydan biri olan Seyyid soyu oldukça önemli bir yere sahiptir. Hz. Hüseyin Peygamberimiz’in Torunu Mu? Hazreti Hüseyin, Peygamber Efendimiz’in torunudur. Kızı Hazreti Fatıma ile damadı Hazreti Ali’nin oğludur. Hazreti Hasan ile Hüseyin kardeştirler. Araların da bir yaş bulunan bu kardeşler ikiz gibi büyümüşlerdir. Peygamber Efendimiz onları çok sever ve onlarla birlikte çok fazla vakit geçirirdi. Onlarla birlikte oyun oynamayı da çok severdi. Peygamber Efendimiz torunlarını çok sevdiği için bir gün sahabiden biri şöyle işitmiş; “Allah’ım bunlar benim kızımın oğullarıdır. Ben bunları çok seviyorum. Sen de onları sev. Onları sevenleri de sev.” Hz. Hüseyin Soyu Devam Ediyor Mu? Hazreti Hüseyin’in soyu günümüzde de devam etmektedir. Hazreti Hüseyin Kerbelâ’da Emevi halifesi 2. Yezid’in ordusu tarafından Muharrem ayının 10. günü haince saldırı üzerine şehit edilmiştir. Tarihte bugüne matem günü denilmektedir. Bu olayın akabinde Hazreti Hüseyin’in soyu Amr ve Zeynel Abidin ile devam etmektedir. Zeynel Abidin bugün günümüz de Umman, Yemen ve Suudi Arabistan olmak üzere bir çok ülkede taraftarı bulunan Zeydiyye mezhebinin kurucusudur. Zeydiyye mezhebi Şii bir mezheptir. Hz. Hüseyin’in Soyu Kimden Devam Etmiştir? Hazreti Hüseyin’in soyu; Ali Asgar Zeyn’ül – Abidin ve Amr ile devam etmiştir. Seyyid Soyundan Gelenler Nasıl Anlaşılır? Seyyid soyundan gelenlerin genellikle son şecereleri bulunmaktadır. Bu şecerelere bakılarak kişinin Seyyid olup olmadığım anlaşılabilir. Seyyid soyu Peygamber Efendimiz’in soyuna dayandığı için burada önemli olan; İslam’ı yaşayarak ve bu davayı sahiplenip, İslam’ı yaymaya çalışmaktır. Peygamber Efendimiz nasıl tebliğ yapmıştır? Peygamber Efendimiz’in tebliğ ve davet vasıtaları nelerdir? Hz. Muhammed’in tebliğ ve davet Efendimiz; “Ey örtüsüne bürünen Habîbim, kalk ve inzâr et!” el-Müddessir 74/1-2, “Ey Resûl! Rabbinden sana inen vahyi tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yerine getirmiş olmazsın…” el-Mâide 5/67 ilâhî buyrukları gereği Allah Teâlâ’nın dinini tebliğe başlamış, insanları dalâletten kurtarıp ebedî saâdete eriştirme yolunda kendini helâk edercesine bir mücâdele ve mücâhede hayatı yaşamıştır. Resûl-i Ekrem Efendimiz, insanlara dinin ahkâmını, emir ve yasaklarını bir kısım zarurî ve meşru vasıtalar kullanarak tebliğ etmiştir. Bunların başında Kur’ân-ı Kerîm, gösterdiği mu’cizeler, örnek yaşayışı, verdiği dâvet ve ziyâfetler, yetiştirdiği muallim ve tebliğciler, gönderdiği mektup ve elçiler gelmektedir. Allah Resûlü’nün tebliğ ve dâvet vasıtalarını iyi tahlil edip anlamak, her zaman ve mekânda İslâm’ı en güzel metotlarla insanlara ulaştırmanın yolunu bizlere öğretecek, ufkumuzu açacak ve önümüzü aydınlatacaktır. 1. KURAN-I KERİM Peygamber Efendimizin tebliğinin esâsını ve ana çerçevesini Kur’ân-ı Kerîm teşkil etmiştir. Kur’ân-ı Kerîm, ilâhî kelâma muhâtab olan ilk kitlenin diline uygun olarak Arapça inzâl edilmiş ve Rabbimizin büyük bir lütfu olarak Peygamberimiz’in diline kolaylaştırılmıştır. Bu sâyede Allah Resûlü, Kur’ân’ı kavmine aktarmış; onun vâsıtasıyla takvâ sâhibi olanları cennetle müjdelemiş, hakka karşı inatla direnen ve şiddetle düşmanlık eden toplulukları inzar etmiştir. İnsanlar için kolaylaştırılan ve üzerinde tefekkür etmeleri istenilen Kur’ân-ı Kerîm, dinleyenleri etkileyen bir özelliğe sâhiptir. Akl-ı selîm sâhibi bir insanın Kur’ân’ı sâdece dinlemesi bile onun Hak kelâmı olduğunu anlamasına kâfî gelir. Dolayısıyla Efendimiz’in bizzat Kur’ân’ı duyurma sorumluluğu bulunmaktaydı. Âyet-i kerîmede “Eğer müşriklerden biri senden eman dilerse, onu himâye et. Tâ ki Allah’ın kelâmını işitebilsin, düşünüp taşınsın, hakîkatlere muttalî olsun Sonra onu emîn olduğu yere ulaştır…” buyrulur. et-Tevbe 9/6 Demek ki Kelâmullâh’ın sadâsının kulaklara ulaşması, îmân nûrunun kalbe yerleşmesine vesile olmaktadır. Diğer âyet-i kerîmelerde ise Peygamberimiz’in “münzir” ve “mübeşşir” yani uyarıcı ve müjdeleyici vasfının ancak Kur’ân vâsıtasıyla gerçekleştiği bildirilmektedir. eş-Şûrâ 42/7; Kâf 50/45; Furkân 25/52 Kur’ân-ı Kerîm Peygamber Efendimizin en büyük mu’cizesidir. Bir hâdis-i şerîfte şöyle buyrulur “Gönderilen her peygambere, insanların îmâna gelmesine vesile olacak bir mu’cize muhakkak verilmiştir. Bana verilen de Allah’ın gönderdiği Kur’ân-ı Kerîm’dir. Bu sebeple kıyâmet günü ümmetimin diğerlerinden sayıca çok olmasını ümit ediyorum.” Bûhârî, İ’tisam, 1[1] 2. PEYGAMBER EFENDİMİZİN MUCİZELERİ Mucizeler nübüvvetin zarûrî bir delili değil, sâdece muhâtaba âni bir tesir yaparak peygamberin doğruluğunu gösteren bir alâmettir. Nübüvvetin esas hedefi fazilet ve güzel ahlâkı öğretmektir. Bu bakımdan peygamberlerin örnek yaşayışları, seciye ve ahlâkları ile meydana getirdikleri mu’cizeleri, kâfirlerin talebi veya bir ihtiyaç üzerine gösterilen ânî, hâricî ve geçici hârikulâde hâdiselerden çok daha önemli ve tesirlidir. İnsanların peygamberlerin sünnetini tâkip etmeleri gerekir. Resûlullâh, tebliğ ve dâvette muhatabın gönlünü ve ruhunu mânen tesir altında bırakarak İslâm’a ısınmasını sağlamak maksadıyla mu’cizeler göstermiştir. Resûl-i Ekrem Efendimiz’in bu neviden gösterdiği mu’cizeler pek çoktur. Biz sâdece örnek olması bakımından bir kaçına yer verdik. Ancak Peygamberimiz bu tür mu’cizeleri, kendi insiyatifi ile değil tamamen Allah’ın izni ve yardımıyla gerçekleştirmiştir. 3. PEYGAMBER EFENDİMİZİN ÖRNEK HAYATI Allah’a dâvette tebliğin en mühim vasıtalarından biri, dâvetçinin medh ü senâya lâyık davranışları, yüce vasıfları ve temiz ahlâkı ile ortaya koyduğu örnek yaşayışıdır. Resûl-i Ekrem Efendimiz, tebliğ ettiği esasları öylesine yaşıyor ve mükemmel bir şekilde temsil ediyordu ki ona bakan bir insan, başka hiçbir delile ihtiyaç duymadan doğruluğuna kanaat getirebiliyordu. Çok defa onu görmek, peygamberliğini kabul etmeye yetiyordu. İnsanları kendisine hayran bırakan bu örnek yaşayış Resûlullâh’ta henüz peygamber olmadan önce de mevcuttu. O, nübüvvetine kadar kırk yıl boyunca nezih bir hayat sürmüş, içinde yaşadığı toplumda yaygın olan günah ve çirkinliklerin hiçbirine bulaşmamıştı. Âyet-i kerîmede “...Vahiy gelmeden önce de içinizde bir ömür yaşadım. Artık düşünmeyecek misiniz?” Yûnus 10/15-16 buyrularak bahsedilen hakîkate işâret edilmektedir. Allah Resûlü, gençliğinden itibaren mürüvvette insanların en üstünü, hayâda en kâmili, asâlette en mümtazı, himâyede en güzeli, tahammülde en kavîsi, sözüne en sâdık, güvende en ileri ve her türlü sefâhetten en uzak olanı idi. Kavmi onu el-Emîn diye vasıflandırmıştı. Hatta el-Emîn vasfı, Peygamber Efendimiz’in ikinci bir ismi olmuştur. Varlık Nûru 25 yaşına geldiğinde Mekke’de sâdece el-Emîn ismiyle çağrılıyordu. İbn-i Sa’d, I, 121, 156 4. PEYGAMBER EFENDİMİZİN YETİŞTİRDİĞİ MUALLİM VE MÜBELLİĞLER Peygamber Efendimiz, fiilî ve sözlü teblîğâtıyla İslâm’ı bizzat insanlara ulaştırırken yetiştirdiği muallim ve dâvetçiler vasıtasıyla daha şümullü bir tebliğ faaliyetine girişmiştir. Feyizli sohbetlerinde gönüllerini kutsî ilimlerle ve manevi nûrlarla dolduran istidâtlı ve kâbiliyetli ashâbını, hem Mekke-Medine sınırları içinde hem de çevre beldelerde İslâm’ı hâlleriyle ve sözleriyle öğretmek üzere vazifelendirmiştir. Çevre kabilelerden ve bölgelerden gelen İslâm’ı öğrenme taleplerine cevap vermek üzere irşad heyetleri göndermiştir. 5. PEYGAMBER EFENDİMİZİN DAVET MEKTUPLARI VE ELÇİLERİ Peygamber Efendimiz’in İslâm’ı cihâna yaymak için kullandığı tebliğ vasıtalarından biri de çevre ülkelerin devlet başkanlarına yazdığı mektuplar ve gönderdiği elçilerdir. Bizzat gitmeye imkân bulamadığı bölgelerin insanlarına mektuplar ve elçiler göndererek tebliğ vazifesini noksansız bir şekilde îfâ etmiştir. Kaynakların bildirdiğine göre Efendimiz, Mekke döneminde de bir kısım mektuplar göndermiştir. 6. PEYGAMBER EFENDİMİZE GELEN HEYETLER Medine döneminin son yıllarında İslâm, civar beldelerde tanınıp bilindikten sonra kabileler akın akın Peygamber Efendimiz’e gelip Müslüman olmaya başladılar. Peygamber Efendimiz, Medine’ye gelen heyetlerle fevkalâde dikkatli ve nâzik bir şekilde ilgilenmiştir. Onlara karşı, hep değer verici ve iltifat edici bir üslûp kullanmıştır. Onun, gelen heyetlere karşı nâzik davranmansı, problemleri ile yakından alakadar olması, İslâm’ın her tarafta duyulmasına ve her açıdan hüsn-i kabul görmesine sebep olmuştur. 7. BAHŞİŞ, HEDİYE, ZİYÂFET VE TOPLANTILAR Peygamber Efendimiz, kendisine verilen hediyeleri kabul etmiş ve imkân buldukça dost ve düşman herkese, özellikle gelen heyetlere hediyeler vermeye özen göstermiştir. Hatta son hastalığı sırasında birçok sıkıntılar içindeyken bile gelen heyetlere hediyeler verilmesini emretmiştir. Bûhârî, Cizye, 6 Resûlullâh, tebliğe başladığı ilk yıllarda özellikle yakın akrabasını İslâm’a dâvet ederken yemekli toplantılar tertip etmiş, ziyâfetten sonra ilâhî talimatları onlara bildirmiştir. İbn-i Hanbel, I, 111, 159; İbn-i Sa’d, I, 187; Heysemî, VIII, 302-303 Kaynak Üsve-i Hasene, Erkam Yayınları İslam ve İhsan Giriş Tarihi 1250 ABONE OL Allah, rahmeti gereği kullarını sürekli hidayet yolunda tutmak veya doğruya sevk etmek için tarihin başlangıcından itibaren her dönemde her mekâna peygamber göndermiş. Kur'an-ı Kerim'de Hz. Âdem'den as Hz. Muhammed'e sas kadar zikredilen peygamberlerin sayısı 25 ile sınırlı. Peki 25 peygamberi ne kadar tanıyoruz? ALLAH ONLARA BABALARI HZ. ADEM'İ PEYGAMBER OLARAK GÖREVLENDİRDİ ÂDEM AS Allahu Teâla, ilk insan Hz. Âdem'i topraktan yarattı. Yeryüzünün toprağından edimü'l-ard yaratıldığı için Âdem denildi. Hz. Âdem'le aynı nefisten benzer bir varlık olarak eşi Havva yaratıldı. Hz. Âdem ve Havva'nın doğan çocuklarıyla nesiller artmaya başladı. İlk ve en büyük sorun oğulları Kabil ile Habil arasında meydana gelen kıskançlık ve bunun sonucunda kardeşinin Habil'i öldürmesidir. Hz. Âdem'in çocukları olan insanların sayıları az ama sorunları büyük idi ve bu yüzden Allah onlara babaları Hz. Adem'i peygamber olarak görevlendirdi. Hz. Âdem'e 10 sahife indirildi. DOĞRULUK VE DÜRÜSTLÜK İÇİN GÖNDERİLDİ İDRİS AS Hz. İdris as, Hz. Şit'in oğlu ve Hz. Âdem'in torunu. Onun dönemindeki temel sorun, insanlarda doğruluk ve dürüstlüğün kalmaması. O, bu yüzden doğruluk ve dürüstlük sıfatları öne çıkarılarak görevlendirilmiş. Astronomi ve matematikle ilk uğraşan, ilk defa iğne ile dikiş diken ve elbise yaparak giyen, ölçü ve tartı aletlerini ilk defa kullanan, ilk yazı yazanın olduğu rivayet ediliyor. Kendisine 30 sahife indirildi. KAVMİ ONU SAPKINLIKLA SUÇLADI OYSAKİ… NUH AS Hz. Nuh'un meskeni Irak'ta idi. Hz. Nuh'un zenginlik ve varlıklı bir kavim ile uzun ve çetin bir imtihanı oldu. Kavmi onu sapkınlıkla suçladı. Allah, Hz. Nuh'a dikilmiş ve yetişmiş olan ağaçları kesip gemi yapımında kullanılmasını emretti. Gemi yapımı tamamlandığında Allah, ailesini ve inananları ve her canlıdan bir çifti gemiye almasını emretti. Kırk gün yağmur yağdı. Seller yeryüzünde taşmadık aşmadık yer bırakmadı. Hz. Nuh ve gemidekiler dışında yeryüzünde bulunanların hepsi tufanda boğulup helak oldu. Nuh'un gemisi, hiç durmadan 6 ay su üzerinde dağlar gibi dalgalar arasında akarak dünyanın her tarafını dolaştı. Büyük bir tufandan sonra gemi Cudi Dağı'nın eteğine yanaştı. Tufandan sonra dünya yeniden kurtulmuştu. Bu yüzden Hz. Nuh'a ikinci Âdem deniliyor. Tarihi kaynakların bildirdiğine göre tufan sona erip Hz. Nuh as yakınındakiler gemiden indiklerinde insanlar kırk erkek ve kırk kadından oluşuyordu. CÖMERT VE ŞEFKATLİ, YOKSULLARA BOL BOL SADAKA VERİRDİ HUD AS Hz. Hud, İrem şehrinde, yüksek binalar inşa etme yarışına girmiş Âd kavmine gönderilmiş. Tufandan sonra gönderilen peygamberlerin ilklerinden. Peygamber olarak gönderildiği kavim olan Ad, bugün Yemen'de Hadramevt'in kuzeyine denk düşen bir bölgede yaşamaktaydı. Hz. Hud as zühd, takva ve ibadet ehli idi. Cömert ve şefkatli, yoksullara bol bol sadaka verirdi. Hz. Peygamber sas ümmi idi. Okuma yazması yoktu. Zaten içinde bulunduğu toplum da okuma yazma oranı çok düşük olan bireylerden oluşmuştu. İslâm’ın geldiği zamanda Mekke’de yazı bilenlerin sayısı 15 ile 20 arasında değişkenlik arz ediyordu. İlk vahiy Hz. Peygamber sas’e böyle bir ortamda geldi. Yani okuma ve yazması olmayan bir kişi olarak. Zaten bu durum ilk vahyin geldiği esnada Melek ile Hz. Peygamber sas arasında geçen diyalogda görülür. Meleğin “Oku!” hitabına karşın Allah Resûlü “Ben okuma bilmem.” karşılığını vermiştir. İlk gelen Alak sûresinde 1-5. âyetleri “Okuma-Yazma ve Bilgi” ifadeleri yer almaktadır; “1. Yaratan Rabbinin adıyla oku! 2. O, insanı bir embriyodan yarattı. 3. Oku! Rabbin, sonsuz kerem sahibidir. 4. Kalemle yazmayı öğretmiştir. 5. İnsana bilmediğini öğretmiştir.”Böylece yüce yaratıcı bilgiye ulaşmanın yolunu da göstermiştir okumak ve yazmak. Bu âyet-i kerimeler Allah cc tarafından Hz. Peygambersas’e indirilen ilk vahiydir. Resûlullahsas’ın okuma ve yazma bildiğini gösterecek hiçbir kayıt yoktur. Cumhurun görüşüne göre O, hayatı boyunca ümmi olarak kalmıştır. Bu ilk vahiy O’nun ileride maarif sahasında yapacağı faaliyetlere dair işareti havidir.[2] Kur’ân-ı Kerim’in ilk inen âyetlerinden başlamak üzere 23 yıllık vahiy süreci bu minval üzere devam etmiştir. Vahyin Tespiti Süreci Vahyin muhafazası iki yolla gerçekleşmiştir Ezberleme ve yazıyla kayıt. Hz. Peygamber sas gelen vahiyleri öncelikle insanlara tebliğ ediyor, ardından bunu vahiy kâtiplerine yazdırıyordu. Yazılı kültüre uzak olan Araplar, güçlü ezberleme kabiliyetleri sayesinde nazil olan âyet ve sûreleri ezberlemekte bir sıkıntı çekmiyorlardı.[3] Bilindiği gibi ilk vahiy Mekke’de gelmiştir. Öncelikle bu sürecin Mekke’de nasıl cereyan ettiğini bilmek gerekir. Evvelemirde Hz. Peygamber sas kendisine gelen vahyi ezberliyordu. Tebliğ görevinin bir gereği olarak da vahyi insanlara anlatıyor, kendisine inananlar da ezberliyor ve çevrelerindeki insanlara anlatarak ezberlemelerini sağlıyorlardı. Zaten ilk gelen sûre ve âyetler kısa idi. Böylelikle ilk yöntem olarak ezberleme yolu kullanılmıştır. Zaman içinde yazı devreye girmiştir. Mekke döneminde yazı kullanılmış mıdır? Bu sorunun cevabı şöyledir Mekke döneminde vahiy yazıyla kayda geçirilmiştir. Kur’ân-ı Kerim; “Furkan 25/5, Vakıa 56/79, Beyine 98/2 vd.” sûre ve âyetlerinde buna açıklık getirmiştir. Mekke döneminde yazma olayının kesin tarihi bilinmemekle beraber, Bi’setin 5. yılından itibaren vahyin yazı ile kaydının yapıldığı anlaşılmaktadır.[4] Buna Hz. Ömer’in Müslüman olması örnek gösterilir. Hz. Ömer kız kardeşinin evine gittiğinde, eniştesi ve kız kardeşine yazılı bir metinden Kur’ân öğretildiği gerçeği ortaya çıkmış ve okuma bilen Hz. Ömer bu metni okuyarak hidayete ermiştir. İlk inen âyetlerde Alak 96/1-5 öğrenim için “Kalem” ifadesine vurgu yapılmaktadır. Hz. Peygamber sas’in, Kur’ân’ı Kerim’i yazıyla tespit ettirme suretiyle korumaya alma hassasiyeti buradan gelmektedir.[5] Kur’ân-ı Kerim bu hususu yazılı nüshalar olarak Abese sûresi 80/11-16. âyetlerinde anlatır. Bilindiği üzere Kur’ân-ı Kerim bir hayat rehberidir. İlk nazil olmasından itibaren tedrici bir süreçle tamamlanmıştır. Yerine göre de ihtiyaç zorunluluğu veya belli olayların yaşanmasıyla beraber nüzulü gerçekleşmiştir. Nazil olan sûre ve âyetlerde, hayata aksedilmesi gereken birçok ahkâm yer almaktaydı. Bunların insanlara ulaştırılması ve öğretilmesi önemliydi. Böylelikle vahiy, bir öğretim süreci de başlatmıştır. Bu hem ezber yöntemi hem de yazı ile gerçekleştirilmiştir. Hz. Peygamber sas Mekke döneminde, kendisine vahyedilen âyetlerin yazılmasına ve bu suretle korunmasına önem vermiştir. Âyetlerin çoğaltılarak dağıtılmasını teşvik etmiştir. Mekke döneminin ilk yıllarında Dârü’l-Erkam’ı bir eğitim-öğretim merkezi olarak kullanmıştır. Burada, Kur’ân âyetleri okunuyor, yazılıyor, dinî bilgiler öğreniliyor ve bu bilgilerin pratik uygulaması yapılıyordu. Müslüman olup da İslâm’ı öğrenmek isteyenler de buraya geliyorlardı. Hz. Peygamber sas, hicretten iki yıl önce Mekke’ye gelip Akabe mevkiinde Müslüman olan Medinelilerin eğitimi ile de ilgilenmiş; onların isteği üzere Kur’ân’ı ve İslâm’ın prensiplerini öğretmek için Medine’ye öğretmen göndermiştir.[6] Kaynaklarda yer alan bilgilerden şunu öğrenmekteyiz Kur’ân-ı Kerim’in herhangi bir parçası indiğinde, Hz. Peygamber sas okuma-yazma bilen sahabilerden birini çağırıp ve daha önce inmiş âyet toplulukları içinde nereye yerleşeceğini belirttikten sonra, inen âyet ve âyetleri dikte ettirdiğini Buharî, 66/4, Hadis No 2 kaynaklarımız ittifakla belirtirler.[7] Anlatımlara bakacak olursak, Hz. Peygamber sas ne zaman bir vahiy, yani Kur’ân’ın bir parçasını alacak olsa bunu, önce erkeklerden oluşan bir topluluğa okuyup anlatıyor ve sonra da kadınlardan oluşan ayrı bir topluluğa tebliğ ediyordu. Ancak bundan sonra yazıcılardan birini çağırıyor ve ona kendisine indirilmiş olan âyetleri kaydettirip yazı ile tespit ettiriyordu. Kâtip yazı işini bitirince, Resûlullah sas ona yazdığı âyet metnini yüksek sesle okumasını emrediyor ve böylece vahiy kâtibi yanlış, eksik veya fazla yazmış ise düzeltme imkânı hâsıl oluyordu.[8] Konuyu kâtiplerinden Zeyd b. Sabit şöyle anlatıyor “Resûlullah bana yazdırıyor ve bitirince de yazdığım âyeti yine bana okutturuyordu. Şayet bir yanlış veya noksan bulursa bunu düzelttiriyordu. İşte bundan sonradır ki ben kalkıp bunu âyeti insanlara bildiriyordum.” Heysemî, Mecme’uz-Zevâid, I, 152-III, 257 Buradan anlıyoruz ki Hz. Peygamber sas konu üzerinde çok titizlik ve dikkatle durmaktaydı. Olayın başka bir yönü de şu şekilde gerçekleşmekteydi Hz. Peygamber sas Kur’ân-ı Kerim’in, yetişmiş ve yetki verilmiş bir muallim-hocanın huzurunda öğrenilmesi için ısrar ediyordu. İlk hoca kendisiydi. Yetki verdiği insanlar ondan sonra geliyordu. Bu usul ve uygulama daha sonra İslâm cemiyetlerinde yer ederek günümüze kadar gelmiştir. Bu metot ile güdülen gaye, Kur’ân-ı Kerim’in bilhassa el yazması suretiyle çoğaltıldığı asırlarda, müstensih çoğaltanların hatalarına mani olmak gibi sebeplerden ibaretti. Bundan başka Resûlullah sas, ramazan ayına mahsus olmak üzere, gündüzleri yüksek sesle, o güne kadar nazil olan âyetlerden oluşan Kur’ân metnini baştan sona kadar tilavet ediyordu. Sahâbîler ise yanlarına, kendilerine ait âyet nüshalarını alıp geliyorlar ve topluca girişilen bu mukabele karşılaştırma esnasında varsa kelime yanlışlarını, âyet ve sûre sıralarını O’nun okuduğuna göre tanzim edip düzeltiyorlardı. Bu yıllık karşılaştırmalar esnasında, vahiy meleği Cebrail’in de hazır bulunduğunu Resûlullah sas haber vermiş ve ömrünün sonuncu ramazanına rastlayan ay için “Cebrail bana bir tedbir olarak bütün Kur’ân-ı Kerim’i baştan sona iki defa tilavet ettirdi ki ben bundan, kısa bir zaman içinde vefat edeceğimi anladım.” demiştir. Kur’an-ı Kerimin muhafazası için alınan tedbirler şunlardır 1. İtinalı ve kontrol altında yazıyla tespit. 2. Yetkili bir Kur’ân-ı Kerim mualliminin yanında öğrenim görme. 3. Ezberleme hıfz 4. Yıllık mukabele. Vahiy Resûlullah sas’ın son nefesine kadar devam ettiği için sağlığında tedvini, yani kitap haline getirilmesi mümkün olamamıştır.[9] Vahyin Korunmuşluğu Kur’ân-ı Kerim 114 sûre, âyet, kelime ve harften oluşan kutsal bir metindir. Korunmuşluğunu yine kendisi ifade eder.[10] Hz. Peygamber sas zaten ilk baştan itibaren bütün maddi ve manevî önlemlerini almıştır. Hem hıfz hem de kitabetle zaman içinde kurumsal bir yapı oluşturmuştur. Bu yolla, Kur’ân-ı Kerim metni, kesinlikle bozulmamış olarak korundu. Ne küçük bir kelime ne bir başlık değiştirildi. Doğru okunmasını ve ezberlenmesini kolaylaştırmak için yazılışına fonetik işaretler eklendi ve hat sanatı geliştirildi. Bugün elimizdeki Mushaflarda, âyetler vahiy meleğinin Peygambersas’e öğrettiği sıradadır. Bundan başka Peygamber ve çağdaşlarının konuştuğu dil hâlâ yaşamaktadır. Milyonlar tarafından okunuyor, yazılıyor ve konuşuluyor. Grameri, sentaksı, deyimleri, edebi formların hepsi –ifade ortamı ve edebî güzellik vasıtaları- Peygamber sas’in zamanındakilerle aynı. Bütün bunlar Kur’ân’ı, benzeri olmayan bir insanlık kültürü vakıası haline getirmektedir.[11] Kur’ân’ın korunmasıyla ilgili en önemli husus kendisiyle ibadet yapılmasıdır. Hz. Peygamber sas tamamı olmasa bile ezberlenmesi noktasında ısrar ediyordu.[12] Bununla birlikte tamamını ezberleyen birçok sahabe vardı. Bunu çeşitli vakıalarda, muallim olarak gönderilen hafız sahabelerin şehit olmalarından anlıyoruz. Yine Yemame[13]de şehit olan Hafız sahabeler de önemli bir delildir. Hz. Peygamber sas bu iki yöntemle Kur’ân’ın tamamının korunmasını güvence altına almak istedi. Bunun için onu ezberlemeyi teşvik etti ve yazı öğretimini yaygınlaştırdı. Öğretmenler tayin etti. Abdullah b. Saîd b. Âs, Ubâde b. Sâmit ve Efendimizin hanımlarından Hafsa bint Ömer bu maksatla görevlendirilenler arasında yer alır. Çünkü Kur’ân metni yetkili bir öğretmenin önünde öğrenilir ve o da öğrettiği metnin doğru olarak öğrenildiğini yazılı bir vesika ile belgelendirir.[14] Burada yazı için kullanılan malzemeye değinmek gerekir. Dönemin şartları içinde yazı malzemesini bulmak çok kolay değildi. Ancak bulunabilen malzemeler değerlendirilmiştir. Bunlar, başta papirüs olmak üzere, hurma yaprakları, deve kürek kemikleri, kurutulmuş ceylan derisi, düzgün kaya parçaları ve düzgün tahta parçaları vs. idi. Ali ERDOĞDU[1] [1] muallimali [2]İlk Devir Hadis Edebiyatı, el-A’zamî, s. 5. [3]DİA, Abdülhamit Birışık, s. 365. [4] Kur’ân-ı Kerim Tarihi, M. Hamidullah, s. 40. [5] Age, [6] Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, İbrahim Sarıçam, s. 313. [7]Kur’ân-ı Kerim Tarihi, M. Hamidullah, s. 41. [8] İslam Peygamberi, c. II. s. 697. [9] Age, [10] Hicr 15/ 9. [11] İslam Kültür Atlası, İ. Râcî, L. Lamia Fârûkî, Çev, M Okan, Z. Kibaroğlu [12] Kur’ân-ı Kerim Tarihi, M. Hamidullah, s. 44. [13] Hz. Ebû Bekir döneminde yalancı peygamber Müseyleme ile yapılan savaşlar. [14] Age,

hz peygamberin tefekkür günlerini geçirdiği yer neresidir