🕛 Esir Şehrin Insanları Karakter Analizi

Thisis "Esir Sehir Insanlari" by Semih Erdoğan on Vimeo, the home for high quality videos and the people who love them. EsirŞehrin Namusu- Esin Pervane (Roman Kahramanları dergisi, 2011-Ocak) more. by Esin Pervane. Turkish Literature, Kemal Tahir, Esir şehrin Insanları, 22 Şubat 2015 Pazar. Yol Ayrımı Kemal Tahir'in Esir Şehir Üçlemesinin son kitabı. Esir Şehrin İnsanları , Esir Şehrin Mahpusu'ndan sonra Yol Ayrımı ile üçlemenin sonuna gelmiş oldum. İlk kitapta bir paşa oğlu olan Kamil Bey'in yurda dönüp kendini Milli Mücadele'nin tam da ortasında buluşunu ,bunun için verdiği EsirŞehrin İnsanları Mütareke yıllarında işgal altındaki İstanbul'u anlatır. Kitabın ana kahramanı Kamil Bey; yüksek eğitim almış, Avrupa dillerini bilen ve birçok Avrupa ülkesini görmüş kültürlü bir paşa oğludur. İçine düştüğü ekonomik sıkıntılar onu öz vatanına, İstanbul'a dönmesini zorunlu DövüşKulübü 1999 Film Analizi – CPLT481 – Final Ödevi. Fight Club (1999) benim isyanımdı, hani metal müzikteki Smells Like Teen Spirit gibi sağlam bir isyan. O dönem izleyen kapitalizm müptelası çoğu genci etkilemişti. Ben de bu film patladığında Yeditepe’de mühendislikte okuyordum ve dışarıdan seçmeli ders Esir Şehrin İnsanları – Kemal Tahir. Esir Şehir Üçlemesinin ilki olan Esir Şehrin İnsanları Osmanlı’nın son yıllarındaki Mütareke Dönemi’ni, İstanbul’un direnişini ve bu süreçte Osmanlı toplumunun tutumunu gerçekçi bir şekilde işliyor. Esir Şehrin İnsanları, Esir Şehrin Mahpusu ve Yol Ayrımı isimli kitaplardan oluşan bir üçleme. Vatan sevgisini, dürüstlüğü, ihaneti, yılgınlığı ve korkuyu kahramanımız Kamil Bey üzerinden okuduğumuz, mükemmel karakter analizleri ile sizleri o yıllara götürecek bir başyapıt. Bağışıklıksisteminiz güçlenir. Auramız güçlenir ve genişler, olumsuzlukların bizi etkilemesini engelleyebilir. Çakralarımız renk enerjisi ve reikiyle temizlenir, güçlenir, enerjimizi dengelerken sağlığımızı koruruz. Ruhsal ve. duygusal tedaviye yardımcı olur. tedavi eder. Depresyon ve. strese karşı korur. Daha genç ve. Meva İsminin Analizi. Meva isminin analizini yaparken Meva ismindeki her bir harfin bir karakteri temsil ettiğini belirtelim ve karakter analizini verelim; M: Ticarete yatkınlık E: Sıkıntılardan kurtulmak için mücadele eden V: Kendi içine dönük, umursamaz A: Atılgan-enerjik. Not: Kendiniz İsim Analizini Yapın! İsim RomandanTiyatroya: Esir ehrin İnsanları 1297 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/1 Winter 2010 Kemal Tahir’in Esir ehir dizisinin ilk romanı Esir ehrin İnsanları’nın ilk baskısı 1957 yılında yapılmıtır. Serinin diğer عزف تركي حزين جداً 2017 - Esir Şehrin İnsanları - موسيقى حزينة - موسيقى تركية - Müzikleri بواسطة أحــمــد في 2017/4/21 (منذ 5 سنوات) تنزيل ( 7 MB ) Eser-Karakter Testi birbirinde önemli 25 eserin önemli karakterlerinden oluşan 25 soruluk bir testtir . Esir Şehrin İnsanları İnce Memed. İnce Memed byAWSu. ESİR ŞEHRİN İNSANLARI “İstanbul'u, bir kuleden seyreder gibi gözünün önüne getirdi. Az ışıklı bir ihtiyar şehir önünde ordular, donanmalar boğuşmuş, içinde ihtilaller, isyanlar patlamış. Muhasaraların açlığını, zaferlerin tokluğunu, yaşamanın her çeşit sevincini, acısını, toprak derinliği, gökyüzü enginliği ölçüsünde duymuş İstanbul...Şu anda, doğum ağrılarıyla kıvranan genç kadınların, ölüm halinde hastaları, içenleri, sevişenleri, mahpushane kapılarında nöbet bekleyenleri, cinayet işleyenleriyle bir uçsuz bucaksız yaşama kargaşalığı...” İstanbullu çok zengin, Avrupa’nın çeşitli yerlerinde eşi ile birlikte sosyete hayatı yaşayan, iyi eğitimli, hemen her konuda gayet donanımlı, iyi niyetli belki ilk bakışta biraz saf fakat gerçekte ziyadesiyle akıllı ve temiz kalpli, hiç çalışmamış, kendisine hiç iş düşmemiş, babası padişah vezirliği yapmış bir paşazade düşünün. İşte bu paşazade, eşini ve bakamaya doyamadığı yavrusunu yanına alarak işgal altında bulunan memleketi İstanbul’a gelecek, ayağının tozuyla yaşam kavgasına tutuşacak, geçirdiği dönüşümle bizleri kendine hayran bırakan bir Kuva-cı olacak ve Mütareke Dönemini adeta bize Şehrin İnsanları, Esir Şehrin Mahpusu ve Yol Ayrımı isimli kitaplardan oluşan bir üçleme. Vatan sevgisini, dürüstlüğü, ihaneti, yılgınlığı ve korkuyu kahramanımız Kamil Bey üzerinden okuduğumuz, mükemmel karakter analizleri ile sizleri o yıllara götürecek bir başyapıt. "Her milletin kendine göre davranışı olur. Bizim millet her zaman kuvvete tapmıştır. Eşkıyadan başka muhalif görmemiş bir memlekette Avrupa metotlarıyla çalışılır mı?" Şu cümlenin ne anlama geldiğine ve bundan ne kadar önce yazıldığına bakın. Yaşadığımız dönemden farkı var mı?Kemal Tahir, İngiliz yanlıları ile Kuva-yı Milliye yanlısı vatanseverlerin mücadelesini tarihi olaylar ışığında anlatıyor. Farklı görüşlerdeki karakterlerin düşünce yapısı ve Türk toplumu anlayış ve davranışı üzerine yaptığı gözlemlerin bu kadar isabetli olması, maalesef günümüzde geçerliliğini koruyor olması yazarın tahlillerini anlayabilmemiz açısından muhteşem olmuş. Yazar, romanımızın kahramanı Kamil Bey’i asla mükemmel ve kutsal bir insanmış gibi sunmamış, günahlarıyla sevaplarıyla anlatmış bu da olayları daha gerçekçi kılarak, işgal sırasında olan bitenle örtüştüğünde okumaya doyulamayan bir hikaye ortaya anlamıyla siyasi bir üçleme yazmış olan Kemal Tahir, milli mücadelenin baş mimarı Mustafa Kemal Atatürk’den 'Sarı Paşa' diye bahseder ve bu lakap esaret altındaki İstanbullu için adeta dillerden dillere dolaşan bir duadır. İngiliz hakimiyetini kabul etmeyen her birey Sarı Paşa’ya destek olmak için çalışmakta elinden hiçbir iş gelmeyenler bile ayak işlerini yaparak kurtuluşa katkıda bulunmaya çabalamaktadır. Büyük Taarruz, Kurtuluş Savaşı sırasında Türk ordusunun işgalci güçlere son ve kesin darbeyi vurmasını sağlamak ve Anadolu'dan atmak için düşünülüp planlanan gizli bir harekat idi. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 20 Temmuz 1922'deki oturumunda kendisine dördüncü kez olmak üzere Başkomutanlık yetkisi verilen Mustafa Kemal Paşa taarruz kararını haziran ayında almış ve hazırlıkları gizli olarak yürütmüştü. Büyük Taarruz Ağustos'un 26'sını 27'sine bağlayan gece Afyon'da başlamış, kuşatılan düşman birliklerinin Mustafa Kemal Paşa'nın bizzat idare ettiği Dumlupınar Meydan Muharebesi'nde imha edilmesi ile Türk ordusunun zaferiyle sonuçlanmıştı. Tarihimizin en anlamlı zaferlerinden, en haklı mücadelemiz, Mustafa Kemal’ in dehası, kararlılığı sayesinde kazandığımız 30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu AKI BAKIR 1 Esir Şehrin İnsanları adlı romanın başkahramanı kimdir? a Cemil b Salih c Ali d Kamil e İbrahim 2 Roman, başkahraman ailesinin hangi ülkeden İstanbul’a dönmesiyle başlar? a İspanya b Fransa c İngiltere d Almanya e Amerika 3 Romanın başkahramanı ve ailesi İstanbul’da hangi semte yerleşmişlerdir? a Fatih b Üsküdar c Bağlarbaşı d Fındıkzade e Aksaray 4 Romanın başkahramanı İstanbul’a geldikten sonra hangi gazetede çalışmaya başlar? a Tercüman-ı Hakikat b Karadayı c Tasvir-i Efkar d Muhbir e Hürriyet /> 5 Romanın başkahramanı ve ailesi Avrupa’dan İstanbul’a hangi yıl gelmişlerdir? a 1914 b 1915 c 1916 d 1917 e 1918 6 Romanının başkahramanı ve ailesi hangi sebepten dolayı İstanbul’a dönmüşlerdir? a İstanbul’u özledikleri için b Sınır dışı edildikleri için c Arkadaşlarının ısrarları üzerine d Ekonomik sıkıntılar yaşadıkları için e Milli Mücadeleye katılmak için 7 Romanda, İstanbul Hükümetinin ve işgal kuvvetlerinin ajanlığını yapan kimdir? a Kamil b Niyazi c Nedime d Ahmet e Hüseyin 8 Romanda, Anadolu’daki Milli Mücadeleye destek verenlerin başında kim vardır? a Kamil b Ahmet c Nedime d Ayşe e Nermin 9 Roman kahramanı ihbar üzerine yakalandıktan sonra, onu yakalayanlar niçin ona ceza vermemişlerdir? a Kendileri için çalışmayı kabul ettiği için b Yurt dışına gitmeyi kabul ettiği için c Paşa oğlu olduğu için d Padişahtan çekindikleri için e Yaşlı olduğu için 10 Roman kahramanı yakalandıktan sonra onu konuşturmak için ona hangi yerin Büyükelçiliği teklif edilmiştir? a Paris b Londra c Brüksel d Roma e Madrid CEVAPLAR Esir Şehrin İnsanları Kemal Tahir Kitap Soruları ve Cevap Anahtarı Oleh Kemal Tahir’in Esir Şehrin İnsanları’’ romanıyla çocukluk yıllarında tanışmıştım. Kuşkusuz; Kemal Tahir’le tanışmasaydım anlamayacaktım esareti, esir bir şehirde yaşamasaydım hissedemeyecektim çaresizliği ve özüne ivedilikle yabancılaşan bir toplumun genç bir bireyi olmasaydım göremeyecektim artık bir silueti andıran silikleşen Türklüğü… Evet, her şey yurtsever bir yazar, eşsiz bir roman ve rezil bir şehirle başlamıştı… Okunmayan bir sitenin kısa bir yazısında değil edebiyat fakültesinin akademik incelemelerine konu olacak bir romanı burada anlatmayacağım sizlere. Bilmeniz gerekenler yalnızca İngiliz işgali altında, esir bir şehrin karanlığında, bir avuç vatanseverin hürriyet mücadelesinden ibaret. Dışarıda bekleyen düşmanlara ve içeride saklanan ve esir olmaktan haz duyan kaypaklara inat… Dikkat! Esir bir şehirden söz ediyorum sizlere; otoritenin çok uzaklarda doğmuş birkaç subayın kirli ve zalim ellerinde olduğu bir şehirden… Yüzyıl öncesini değil, şimdiyi haykırıyorum özgür uyuyup esir kalkacak yeni nesillere… Saatleri geri alalım ve en başa dönelim. Destanlaştırılan mağduriyetleri değil Türk’ün cesaretini inceleyim. Ne de olsa bir cesaret işidir esarete direnmek. İsa’nın doğumundan yüzyıllar öncesine dayanıyor hikâyemiz. Bin yıllardır tarihe düştüğümüz notun özeti Esaret. Mazimiz kadar eskidir esaretle mücadele öykümüz. Karadeniz’in kuzey steplerinde, Balkanlarda, Hazarda, Orta Asya’nın kurak bozkırlarında, Orta Doğu’nun öldürücü sıcaklarında ve Anadolu’nun karakterli topraklarında aynı hikâye yüzyıllardır tekrar ediyor kendisini. Aynı hikâye olsa da hikâyenin kahramanları artık birer kahraman olmaktan aciz desem yanılmış olmam. Avrupa’ya diz çöktüren bir Atilla, Orta Asya’ya hükmeden bir Mete, dünyayı atının nalının altına alan bir Cengiz, kudreti hayallerden üstün bir Fatih ve yedi düveli bozguna uğratan bir Atatürk vardı o hikâyenin içinde. Uyanın artık o derin uykudan, açın artık o atalarımızı kahreden ağır ve tembel gözkapaklarınızı. Sayısız kahramanın ve önderin yazdığı bu hikâyenin artık son bölümündeyiz! Hikâyenin nasıl biteceği ise milli bir varlık sorunu. O sorun ki tek bir değerle defalarca aşıldı; değerin adı Milli Benlikti.’’ Evet buydu çare; ilacımız, yalçın bir dağın tepesinde değil, boş bakan gözlerimizin arkasında saklıydı… Tarih bize bu hususu defalarca kanıtladı, bu sebeple ben bir kez daha kanıtlamayacağım sizlere. Sözün özü; milli olmayı başaramıyorsak özgür olmayı da başaramayacağız. Batılılaşma, Fransa’da yüksek lisans, Amerika’da work&travel’, Londra’da iş tecrübesi ya da Arabistan’dan ithal edilen inanç kurtarmayacak bizleri. Bakın bir etrafınıza, eğer İstanbul’da yaşıyorsanız bir kez daha bakın geçtiğiniz sokaklara. Geldiğimiz noktaya bakın ya da ben anlatayım sizlere. Bol bol Arapça tabela görüyorsunuzdur, belki de söyleniyorsunuzdur içinizden, son yıllarda ne kadar arttı diye. Belki karşılaşıyorsunuzdur 6 ay İngiltere’de çalıştığı için Türkçe’yi unuttuğunu iddia eden bir kadınla. Belki ayıplıyorsunuzdur Dubai’de tatil yaptığı için cenneti merak etmeyen kavruk bir adamı. Avrupa’nın kuralcılığı ve Orta Doğu’nun kralcılığı arasında gebe kalmış ülkemde yeni doğan bu hassas ve çirkin çocuğun adı Cehalet! İlimi aramak için bir tarafa yönelen kimseye Allah, cennet yolunu kolaylaştırır.’’ diye bir hadisin varlığına inanların, okullarında yalnızca dini –istediği gibi- öğretmesi ne kadar abes ve şeytani. Cehaleti yaymak Ortaçağ Avrupası’nın meziyeti sanıyorduk oysa ki. Olsun, geriden de olsa takip ediyoruz medeniyeti. Fakat bilmiyoruz, medeniyet çoktandır gaflete düşürdü beşeriyeti… Bu ulus uyanmalı ve görmeli artık; ne medeniyet Avrupa’nın muazzam şehirlerinde ne de İslamiyet Arabistan’ın kurak çöllerinde. Her şeyden evvel Türk olarak doğduğumuz bu alemde mukaddesat inancımızın yerleştiği zihnimizde. İnancı yerleştirene de duyduğumuz sevgi bin yıllık tarihin kanlı sahnelerinde. O inanç ki, bin yıldır koruyor inananları ve bin yıldır inanıyor Yaratan’a, sevgiye ve erdeme… İşte böyle geldik bu günlere. Hacı Bektaşlar, Yeseviler, Yunus Emreler ve Mevlanalarla koruyorduk inancı. Duvarda asılı Kur’an’a kulak veriyor, altına asılı kılıcı mertçe savuruyor, töremizi terk etmiyor, gönülden seviyor ve gurur duyuyorken kimliğimizle. Ne kafalarında sarıklarla İngilizlere uşaklık edenler ne de Batıya ırgatlık edenler savunmadı mukaddesi, değerleri ve vicdanı. Aksine hepsi, kendi elleriyle teslim ettiler onu. Nitekim bu hususu 1889-1975 yılları arasında yaşamış İngiliz tarihçi Dr. Arnold Joseph Toynbee şu şekilde ifada etmiştir Güney Müslümanlığı EşarilikFas’tan Arabistan’a bizim için tehlikeli olmaktan çıkmıştır. Bir şeyh satın alır, hepsini yönetirsiniz. Bizim için Kuzey Müslümanlığı Maturidilikİstanbul’dan Buhara’ya Türk bölgesi tehlikelidir. Bunlar bilimle barışıktırlar. O nedenle her zaman Atatürk gibi bir asi çıkabilir. Önlemi şimdiden alınmalıdır.’’ Görüldüğü üzere İngiliz tarihçi, algısını açıkça ortaya koymuştur. Hasmane akıl, Horasan erenlerinin cevheri armağanı Türk-İslam’dan ürkmektedir. Ürkmelidir de. Yüzyıllar boyu tarihin kirli sayfalarına imzasını kanla, barutla ve ölümle atan bir milletin kudreti korkulan bir sentezden gelmektedir. Törelerine bağlı, savaşçı, cesur ve yeniliğe açık bir birliğin mukaddes felsefesi yüceltmişti bizleri, dünyanın en tepesine. Bu kudret, bir dini mensubiyetin nihai sonucu değil, kararlılığın ve bağlılığın felsefeyle desteklenmiş kitlesel bir eylemi sayesinde gerçekleşen bir yükselişti. Düşünsenize… Sevgiyi, erdemi, bağlılığı ve ahlakı öğütleyen Ahmet Yesevi’nin, Hacı Bektaş Veli’nin, Mevlana’nın ve Yunus Emre’nin kutlu öğretisine bağlı yaşayan savaşçı, gözü kara ve zeki bir topluluktu şimdileri dağınık ve kayıp bir güruha dönüşen Türkler. Düşmanlarımız haklıydı bir zamanlar bizlerden korkmaya. Şimdileriyse yalnızca gülüyorlardır halimize. O kutlu algı galiba yok oluyor Dubai’nin lüks otellerinde. O mukaddes mefkûre, galiba küfleniyor kültürün değil kültürsüzlüğün mabedi olan boktan Amerikan kolejlerinde. Olsun! Hala ve her şey rağmen o kutlu dava yaşıyor bizim gibi bir avuç insanın tedirgin yüreğinde… Mesele yüzyıllık mesele. Şuursuzlaşma, kültürsüzleşme ve yabancılaşma… Sonucu ise bin yıldır aynı Esaret, cehalet ve kimi zaman da cesaret… Aklıma yine Türkiye Cumhuriyeti’nin –kuşkusuz- en büyük aydını olan Cemil Meriç’in unutulmuş kelamları geliyor. Umrandan Uygarlığa’’ kitabında ne güzel anlatmıştı girdiğimiz bu rezil ve bin yıllık yolu… Kendine yeni cedler arayan kibar intelijansiyamızaydınlar topluluğu elbette ki Yunan’ıAntik Yunan Moğol veya Hun’a tercih edecekti.’’ Devam ediyor Cemil Meriç İntelijansiyamızın uğruna şampanya şişeleri patlattığı bu ihtiyar kahpe, Tanzimat’tan beri tanıdığımız Batı’nın son tecellisi. Çağdaşlaşma, karanlık, kaypak, rezil bir kavram. Çağdaşlaşmak, elbette ki Avrupalılaşmaktır. Avrupalılaşmak yani yok olmak. Zira apayrı bir medeniyetin çocuklarıyız, bambaşka ölçüleri olan, daha eski, çok daha asil, çok daha insanca bir medeniyetin…’’ Konumuzdan biraz uzaklaştık, Esir Şehrimize geri dönelim. Esaret, kimliğini kaybetmiş insanların mutlak kaderidir. Kimlik ise kültür ve milli değerlerden yükselen bir heykel misali, yağmura, çamura, kara kışa dayansa da bir çekicin darbesi kadar canı var. Fazlası için çevirmeliyiz o heykelin çevresini. Esir Şehrin insanları, sizlere sesleniyorum çevreleyin o kutlu heykeli, düşman bir nefes kadar yakında ve bu sefer, süngülerine kibirlerini takmış bir güruh yok karşınızda. Oyunun kuralı değişti, artık tek bir düşmanımız var Cehalet. Zafere giden tek yol ise kim olduğumuzu bilmek… Biz farklı bir coğrafyanın, farklı bir tarihin, farklı bir kültürün yetim çocuklarıyız. Tek bir gücümüz var bizim, o da sarılmak kimliğimize. Ne sevgimiz Batı’nın sevgisi, ne nefretimiz Doğu’nun nefreti. Anafartalar’da hakanımız emretti diye dağlardan cennete dökülecek kadar onurlu, kağanımız gidiyor diye mitralyöze karşı at sürecek kadar sadık ve cesur bir milletin dökülen kanlarıyla yazılmış bu kutlu tarih, hiçbir toplumla karşılaştırılamayacak kadar mukaddes. Uyanın artık Esir Şehrin İnsanları; düşman artık şehirde ve her an tetikte, fısıldamakta kulaklara. Cehaleti fısıldamakta, şuursuzluğu arzulamakta ve esareti prangalamaktadır. Özünü bilirsen özürden kurtulursun.’’ Hacı Bektaş Veli EYÜP EMRE ARTUNAY İlgili şehre mahkum olmuş insanlardır. şehirden dışarı çıkma olanağı olmayan ya da şehrin herhangi bir şekilde sınırladığı insanlardır. istanbul halkı. hatay yekpare memleket . müzikleri gerçekten muhteşemdir. bkz kemal tahir in bu eserini okurken insan ister istemez güncel pek çok şeyle ilgi kurabiliyor. aklıma ilk gelen peyam-sabah oldu henri dikson'a o kadar kızdım ki, "bunun babası da diksındı" demek geldi af tartışmaları gündemde iken, romanda bir yerde şunu okudum biz mahpus milleti buradan bizi kim kurtarırsa onlardanız! şu bölümde boğaziçi vapur kumpanyasını fransızlar ele geçirmek istiyorlar. oysa ingiltere bunu uygun görmüyor. s-400'ler aklımıza uzar gider böyle... anlattığı dönemi bkz istanbul'un işgali ve bu dönemdeki istanbul insanının yaşadıklarını harika bir şekilde yansıtan kemal tahir spoiler -amaç olmayınca, önümüzde yaşamak olmayınca, neden debelenmeli?...- spoiler - kemal tahir mode on bkz charles dickens ın bkz great expectations eseri hakkında ne kadar çalışılmış, araştırma, tez vs. yapılmışsa, en az o kadar da bu eser üzerine çalışılır. bu kadar fazla nesir unsurunu bu kadar güzel barındırabilen bir roman hakkında akademide neredeyse hiç çalışma yapılmamış olması içler acısı. hakkında cinsiyet de çalışılır, milliyetçilik de, birinci dünya savaşı da, toplum da. ne açıdan bakılırsa bakılsın, eleştirilecek ve ciddi veri çıkaracak dünya kadar malzeme var bu eserde. yani güzelliğini tartışmayacağım, henüz çok da keşfedilmemiş oluşu beni hem üzdü, hem yapabileceğim bişeyler olabileceğini düşündürdü. okuyunuz. ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın. - Kamil Bey. 35 yaşında. Osmanlı'nın en zengin paşalarından birinin tek çocuğu. Hayatının büyük bölümünü yurt dışında geçirmiş, önce Galatasaray Lisesi sonra Oxford'da okumuş, birkaç dil bilen, terbiyeli ve mahcup bir beyefendi. Doğruluk ve iyilik uğrunda kendini feda edecek kadar kibar bir erkek. Hayat boyu zorluk çekmemiş, para sıkıntısı yaşamamış, milletinin çoğunluğunu oluşturan sıradan insanlarla içli dışlı olmak zorunda kalmamış, sanata ve okumaya meraklı, naif bir paşazade. - Kemal Tahir'in Esir Şehir üçlemesinin ilk kitabı olan Esir Şehrin İnsanları, Kamil Bey'in Kurtuluş Savaşı'nın ilk yıllarında İstanbul'a dönüşü ile başlıyor. Dönüşünde babasının paralarının suyunu çekmiş ve kaybedilen topraklardaki arsaların kaybedilmiş olduğunu öğrenince parasızlık ile ilk kez tanışıyor. - Eşi Nermin de Kamil Bey gibi bir paşa çocuğu. Babasının paraları kumarda tükenince Kamil ile evleniyor. Güzel, alımlı ve zarif bir kadın olmak için yetiştirilmiş Nermin Hanım memleket meselelerine kayıtsız kalıyor. Onun için önemli olan evlerinin geçiminin eskisi gibi devam etmesi ve sosyetedeki itibarlarını sürdürmek. Karısına sonuna kadar güvenen Kamil Bey, Nermin'in anlayışsızlığı ve kayıtsızlığı karşısında, kadınları gelişmiş memleketlerin gelişmelerinin kaçınılmaz olduğunu tecrübe ile anlıyor. Kızları Ayşe ise henüz altı yaşında, İspanya'da doğduğu için babası tarafından Carmen'im diye sevilen akıllı, kıpır kıpır bir kız çocuğu. Kamil Bey kızını iyi yetiştirme düşleri kuruyor ancak, bu düşü gerçekleştiremeden baba-kız ayrı düşüyorlar. - Bu ayrılığın sebebi, Kamil Bey'in Galatasaray'dan arkadaşı İhsan ve Ahmet'in birlikte çıkardıkları, ancak İhsan hapiste olduğu için karısı Nedime'nin devraldığı "Kabadayı" gazetesinde çalışmaya başlaması. Gazete Ankara'daki kuvvetleri ve Mustafa Kemal Paşa'yı destekler yazılar yazdığı ve Nedime Hanım eşi İhsan'dan kalma gizli işleri yürüttüğü için sürekli göz altındalar. Hamile Nedime Hanım'ın memleket meseleleri uğruna erkekler arasında canını dişine katması Kamil Bey'de büyük saygı uyandırıyor. Hatta zaman zaman eşi Nermin'in de Nedime Hanım'a karakter olarak benzemesini bilinçaltında istiyor. - Nedime Hanım'ın hasta olduğu bir gün, o zamana kadar gizli işlere karışmamış olan Kamil Bey Ankara'ya gidecek bir sandığı gemiye teslim etmeye gönüllü oluyor. Çekinerek çıktığı bu ilk görevde yakalanıyor ve Harp Mahkemesi'nde yargılanmaya başlıyor. Babasının bıraktığı nüfuz ve eşi Nermin'in eniştesinin dostları sayesinde, Nedime Hanım'ı ele vermek şartıyla serbest bırakılacağı söyleniyor. Ancak, Kamil Bey bu öneriyi tabii ki gururuna yediremiyor ve yedi yıla mahkum oluyor. - Esir Şehrin İnsanları, Kurtuluş Savaşı'nın çok da dokunulmamış bir manzarasını açıkça önümüze seriyor. Anadolu canla başla çarpışırken, yüzyıllar boyu kapalı kalmış olan İstanbul'un Anadolu'ya ve zafere inançsızlığı, Osmanlı aydınlarının halktan kopuk tutumları, işgal devletlerinin oyunları, tüm bunların içinde her şeye yabancı ve ürkek bir erkeğin hayatının tamamıyla değişmesi çarpıcı ama yalın bir dille anlatılıyor. - Kemal Tahir'in tiplemeleri ve kurgusu ustaca sürüklüyor okuyucuyu. Yıllar boyu başka bir isimle yazdığı Mark Hammer kitaplarının etkisiyle belki de, olaylar çok akıcı, beklenmeyen yerlerde şaşırtmacalar var ve halk dili çok iyi kullanılmış. Milletimizin özellikleri kesim kesim, meslek meslek, erkek kadın, çok başarılı bir şekilde analiz edilmiş ve birbirine bağlantılı olarak yazlımış. Cümlelerin çoğu Kemal Tahir'in hayat tecrübesi ile dolu, adeta hayat dersi veren bir ders kitabı. - Üçlemeyi okumak, döneme dair bilgileri artırmanın yanı sıra, değişik insan tiplemelerini anlamak ve İstanbul'un karmaşıklığı ve hantallığına tanık olmak için değerli bir kaynak. Geri planda kalmış ama kaliteli yazarlarımızdan olan Kemal Tahir'i takdir etmemek elde değil, üçlemeyi şiddetle öneriyorum. - ilhamavcisi'nın notu 9/10.

esir şehrin insanları karakter analizi